Pedodonti, doğumdan kalıcı dişlenme döneminin başladığı ergenliğe kadar çocuklarda meydana gelebilecek diş problemleriyle ilgilenen, diş ve çenesel problemlerin oluşmasını engelleme amacı taşıyan koruyucu uygulamaları da kapsayan bilim dalıdır. Pedodonti, çocukların sadece diş problemlerini değil, çene ve yüz gelişimlerini de takip eder. Pedodonti (çocuk diş hekimliği) dalı ile çocuklarda erken, koruyucu ve önleyici tedavilerle dişlerde ve çenede ileriki zamanlarda oluşabilecek ciddi bozukluluklar önlenebilmektedir.
Pedodonti (çocuk diş hekimliği), 0-14 yaş grubu çocukların süt ve daimi dişlerinin gelişimini ve ayrıca bu dişlerde çürük, travma veya kalıtsal nedenle oluşan sorunların tedavisini içeren bilim dalıdır. Çocuklarda günümüzde çürük görülme yaşı çok küçük yaşlara düşmüştür. Pedodonti sayesinde çocukların ağız bakımı ve beslenme konularında ebeveynlerin bilgilendirilmeleri sağlanmakta ve daha sağlıklı ağız yapısına sahip bireyler yetiştirilebilmektedir.
Çocuk diş hekimi; hamilelik süreciyle başlayan ve doğumdan sonra bebek, çocuk ve daimi dişlenme dönemine kadar (0-14 yaş) olan tüm bireylerin ağız ve diş sağlığı ile ilgilenen hekimdir. Çocuk hastalar üzerinde davranış yönlendirme konusunda uzman olan kişilerdir.
Pedodontist, 3 yaşındaki bir çocukla 8 yaşındaki bir çocuğa farklı yollarla nasıl yaklaşması gerektiğini bilir. Çocukların farklı ruh hallerinden anlayarak ve çocuğa öğreterek nasıl diş tedavisi yapılacağını bilen uzman diş hekimleridir.
2,5-3 yaş arasında 20 tane süt dişi çıkmış tüm çocukların bir pedodonti uzmanına görünmesi tavsiye edilir. Koruyucu hekimlik, ileride oluşacak pek çok problemi yok edecek en değerli ve maliyeti en az olan hekimliktir.
Çocuklarda dişlerinde hiçbir ağrısı veya çürüğü yokken sadece bir oyun ortamı gibi hekimle tanışma seansı olarak pedodonti uzmanı (çocuk diş hekimi) ile tanışması son derece önemlidir. Bu sayede hekime olan güven artar ve korku azalmış olur.
Çocuklar kendilerine güvendiği insanların yanında kendilerini rahat hissederler. Çocuk canı yanıyorken, ağrısı varken bir de hiç bilmediği bir ortama gittiğinde, dişçi koltuğuna bir yabancının karşına oturtulduğunda orada o çocuğumuzu zapt etmek pek mümkün olmayacaktır.
Ama çocuğumuz 3 yaşında zaten diş hekimiyle tanışmış, daha önce o ortamda bulunmuş, duvardaki resimleri ve oyuncakları biliyor ise bir sonraki klinik ziyaretinde ağrısı olsa bile son derece stressiz ve rahat bir şekilde davranabilecektir. O yüzden ilk muayenenin önemi çok büyüktür.
İlk muayeneyi hekimler ağrısız, işlemsiz olarak yapmak isterler ki çocuğumuzun kafasındaki ön yargıları ve korkuları kaldırabilsinler.
Ailelere de burada bir başka sorumluluk düşmektedir. Maalesef aileler çocuklarına bir şeyler yaptırmak isterken iğneyle, diş hekimiyle, doktorla veya başka bir şey ile korkutmaktadırlar. Aileler bu gibi davranışlardan kesinlikle kaçınmalıdırlar. Çocuklarının zihinlerine bu gibi korkuları yerleştirmemelidirler.
Stressiz ve rahat olan çocuklarda diş koltuğunda her hangi bir sıkıntı yaşanmadan tedavi edebilme şansı çok yüksektir. Ama korkuyla gelen çocukların tedavilerinde belli başlı sıkıntılar yaşanabilmektedir.
İlk muayene ve tanışma bu gibi sebeplerden dolayı son derece önemlidir. İdeal olan 3 yaşından itibaren çocukların dişlerinde her hangi bir sorun olmadan diş hekimiyle tanıştırmaktır.
Çocuklar söyleneni yapmaktansa yapılanı taklit etmeyi daha çok severler. Aileler çocuklara bazı alışkanlıkları aşılamak istiyorlarsa; kitap okuma gibi, diş fırçalama gibi öncelikle kendileri bunları yapmalıdırlar. Bu sayede çocuklar da anne ve babalarından gördüğü bu davranışları gözlemleyerek ve heveslenerek kendi kendilerine yapmaya meyilli olabilmektedirler.
Aileler çocuklarına rol model olmalıdırlar. Diş fırçalama gibi bir alışkanlığı olmayan anne baba istediği kadar çocuklarına diş fırçalamaya yönlendirmeye çalışsın, istediği kadar güzel fırçalar ve macunlar alsın öncelikle kendileri çocuklarına rol model olmadan istedikleri sonuca ulaşmaları zor olacaktır.
İstenilen durum ailelerin çocuklarına örnek olmaları ve çocukların 7-8 yaşına el motor koordinasyonu iyice gelişene kadar diş fırçalama esnasında uygulama konusunda çocuklara destek vermesidir.
Bazı durumlarda aileler bizzat kendileri de çocukların dişlerini fırçalayabilir. Ailelerin çocuklarıyla beraber diş fırçalamayı yapması çocuk için son derece eğlenceli ve faydalı olacaktır.
0-3 yaş arası çocuklarda macun kullanımını önermemekteyiz. Çünkü çocuklar bu macunları yutabilmektedir. Çocuklarda tükürme refleksi 4 yaş ve sonrasında gelişmektedir.
Burada asıl hedeflenen, çocuğun diş fırçalama alışkanlığını iyice kazanmasını sağlamaktır. Yoksa çocuklar ağızlarını maksimum seviyede zaten temizleyemezler. Bu yüzden ailelerin diş fırçalamaya katılması ve bazen bizzat uygulamayı kendilerinin yapmaları çok önemlidir.
Aileler 7-8 yaşına kadar çocuklarının dişlerini ısrarla fırçalamalı ve çocuklarını da rol model olarak buna teşvik etmelidirler. Aileler pedodonti uzmanlarına danışarak çocuklara doğru yaklaşım konusunda gerekli bilgileri alabilirler.
Beslenme çocuk diş sağlığında çok önemli bir faktördür. En az diş fırçalama kadar ve bazen fırçalamadan daha çok dikkat edilmesi gereken bir alandır beslenme.
Bazen şöyle durumlarla karşılaşılabilmektedir. Aile çocuğunun hiç diş fırçalamadığından yakınır fakat çocuğun dişlerine bakıldığında hiç çürük görülmemektedir. İşte bu durum bize doğru beslenmenin ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Çocuklar çürük yapıcı gıdalardan uzak durursa, bunları yemezse, bol su içerse diş çürükleriyle karşılaşma ihtimali düşmektedir. Çok yenilen şekerli, çikolatalı ve karbonhidrat ağırlıklı yiyecekler nedeniyle çocuklarda diş çürümeleri çok sık görülür.
Ya bu yiyecekleri çok az tüketmeye özen gösterilmeli ya da bu tür gıdalar tüketiliyor ise bunların ağızda uzun süre kalmasına izin verilmemeli ve dişler hemen fırçalanarak temizlenmelidir.
Çocuklara bazı yiyecekleri yasaklamak doğru bir yaklaşım değildir. Bu daha çok travmatik durumlar yaratabilir ve bu yiyeceklere daha fazla bir isteğe sebep olabilmektedir. Burada şekerli, karbonhidratlı gıdaları yasaklamak yerine, çocuğu bu tür gıdaları daha az tüketmeye ve yendikten sonra dişlerin güzelce fırçalanmasına yönlendirilmelidir.
Şekerli, çikolatalı ve karbonhidratlı gıdalar yenilecekse mümkün olduğunca evde yenmesi gerekir. Çünkü dişler evde hızlıca fırçalanabilir ve yiyeceklerin ağızda bekleme süresi minimuma düşürülebilir.
Diş çürüklerinde en önemli konular; ne yendiği, yemeğin ağızda ne kadar süre kaldığı ve ne zaman fırçalandığıdır. Ailelerin çocuklarında en çok karşılaştığı sıkıntılardan biri yemek bekletmedir. Bazı çocuklar maalesef annelerine yemek yeme konusunda çok ızdırap çektiriyorlar.
Çocuğun yememe ısrarı annelerin çocuğu zorlamasına neden oluyor ve burada çocuklarla bir inatlaşma ortaya çıkıyor. Bu inatlaşmanın sonucunda da genellik çocukların galip gelmektedir. Dolayısıyla çocukların ağızda yemek bekletme süreleri artmış oluyor.
Aileler çoğu zaman çocuğun ağzında ekmek veya başka bir gıdayı beklettiğini bile fark etmiyor. Saatlerce ağızda kalan gıdalar da çocuklarda çürük oluşuna sebep olmaktadır. Tüm bu konularda aileler yeterince bilinçli olmalı ve çocuklarını da yemek alışkanlıkları hakkında doğru yönlendirmelidirler.
Süt dişleri bebekler 6 aylıkken çıkmaya başlayan, yaklaşık olarak 6-7 yaşında kalıcı dişlerle yer değiştirme sürecine giren ve nihayetinde de 9-10 yaşlarında da tamamen düşüp yerini kalıcı dişlere bırakan geçici dişlerdir. Bebeklik ve çocukluk devreleri bu süt dişleriyle geçtiğinden onlarında sağlıklı biçimde ağızda kalmaları çok önemlidir.
Süt dişlerinin darbeyle veya bir başka nedenle bazı erken kayıpları çocukları sosyal hayatlarında etkileyebilmektedir. Doğal, zamanı gelen süt dişi kayıplarında bile çocuklar etkilenebilir ancak kalıcı dişlerin yerine gelmesiyle bu durum kaybolmaktadır.
Telafi edilemeyecek olan erken süt azı dişlerin kayıplarıdır. Bu gibi durumlar birinci büyük azıların öne doğru kaymasına ve alttan gelecek kalıcı dişin önünün kapanmasına neden olacaktır.
Sonuç olarak alttan gelecek dişler çıkamayacak ve ileride birçok ortodontik problem ortaya çıkacaktır. Bunu önlemek için süt azılarının özellikle süt 2. azısının kaybından hemen sonra sabit veya takıp çıkarılabilen yer tutucu uygulaması yapılmalıdır.
Travmanın şiddeti ne olursa olsun hekimi iyi bilgilendirmek çok önemlidir. Küçük travmalar ebeveynler tarafından önemsiz olarak algılansa da alttaki diş gelimini etkileyebildiği için mutlaka iyi takip edilmesi gerekir.
Travmalarda dişlerin görünen kısımlarında kırılmalar olabileceği gibi tamamen dişler yerinden de çıkabilir. Bu en ciddi travma şekli olarak adlandırılır.
Dişin tamamen yerinden çıktığı durumlarda ebeveyn dişi alıp öncelikle akan su altında yıkamalıdır. Sonrasında da her hangi bir müdahalede bulunmadan bir bardak sütün içine koyarak çok kısa bir süre içerisinde çocuk diş hekimine götürmelidir. Kısa sürede hekime götürülen diş çoğu zaman diş hekimi tarafından yerine yerleştirilebilir ve çocuğun genel sağlığında hiçbir problem yaşamadan uzun süre ağızda kalabilmektedir.
Genel anestezi; cerrahi işlemin olabilmesi ve hastanın hiçbir şekilde ağrı duymaması için damar yoluyla veya akciğer yoluyla gerçekleştirilen bir anestezi çeşididir. Sedasyon ise; hastada uyku hali oluşturarak hastanın rahatlamasını ve sakinleşmesini sağlamak için kullanılan bir anestezi yöntemidir.
Sedasyonun genel anesteziye göre pek çok avantajı vardır. En büyük avantajı; bir veya birkaç ilaç kullanıldığı için yan etki olasılığı çok düşüktür. Diğer bir önemli avantajı ise; hasta çok kısa sürede uyanıp evine gitmekte ve kısa bir süre içerisinde yemek yiyebilmektedir.
Genel anestezide işlem öncesi için çocuklarda 6 saat aç ve susuzluk sedasyon uygulaması için ise; yaşa göre 4 veya 5 saat işlem öncesi için açlık ve susuzluk istenir.
Her çocuk özel olup diş tedavilerine de farklı tepkiler vermektedirler. Bir çocuğun tedavi planı çocuğun yaşı, tedaviye olan uyumu ve en önemlisi ağız ve diş sağlığına göre karar verilir.
Bazı çocuklar geçmişte yaşadığı kötü bir anı, ailesinden veya arkadaşlarından duyduğu kötü hikayeler ve her hangi bir sebeple gelişen doktor fobisi sebebiyle tedaviye uyum gösteremezler. Böyle çocuklarda öncelikle özel davranış yönlendirme teknikleri uygulanır.
Ancak her çocuktan da istenilen sonuç alınamamaktadır. Özellikle çocukta acil durum oluşturacak ağrı ve enfeksiyon gibi şikayetler bulunuyorsa, çocuğun tedaviye uyumu sağlanamıyorsa genel anestezi veya sedasyon kararı verilebilir. Engelli çocuklarımızda, özel sistemik sağlık problemleri olan çocuklarda ya da çok küçük yaşı olan çocuklarda genel anestezi veya sedasyon tek yöntem olarak kullanılabilmektedir.
Antalya çocuk diş hastanesi olarak gerekli gördüğümüz durumlarda çocuk hastalarımıza genel anestezi ve sedasyon altında diş tedavilerini yapmaktayız.
Pedodontide diş çürümeden diş bakımıyla ilgili önleyici uygulamalar bulunmaktadır. Bunlar Florid (Flor) ve Fissür örtücü uygulamalarıdır. Bu tedavilerle süt dişlerine koruyuculuk sağlanır ve erken süt dişi kayıplarının önüne geçilmiş olunur.
Flor vernik uygulaması kliniklerde yapılması gereken yeni çürük oluşumunu engelleyen ve başlayan çürükleri de durdurabilen son derece koruyucu bir uygulamadır. Ancak doğru yerlerde ve doğru oranlarda yapılmasına dikkat edilmelidir.
Floridin evde kullanılan şekli dışında diş hekimlerinin kullandığı profesyonel uygulanan şekilleri de mevcuttur. Bunlar çocuğun yaş grubuna ve hekimin tercihine göre farklılıklar gösteren jel, vernik ya da köpük şeklinde olabilir.
Çok küçük yaştaki çocuklarda, başlangıç biberon çürüklerinde ya da tükürme kontrolünü sağlayamayan çocuklar ve engelli bireylerde vernikler tercih edilmektedir.
Çocuk diş doktoru (pedodonti uzmanı) bir fırça yardımıyla flor verniği dişler üzerine ince bir tabaka halinde sürer ve vernik tükürükle temas ettiği andan itibaren hemen kurur. Dişler üzerinde bir film tabakası oluşturacağından çocukların bu tabakayı bozmaması için ilk 3 saat içerisinde yumuşak gıdalarla beslenmesi ve o gün içerisinde dişlerini fırçalamaması önerilir. Daha büyük yaştaki çocuklar ve yetişkinlerde ise floridli jeller, köpükler ya da kremler kullanılabilir.
Florid jelleri asitlendirilmiş fosfat florid ya da sodyum florid içeriklidir. İçerisinde yüksek konsantrasyonda florid olduğu için kontrollü kullanılmalı ve mutlaka hekim tarafından uygulanmalıdır.
Maksimum fayda konsantrasyonu çok fazla olan bu tip florid uygulamalarında olur. Uygulandıktan itibaren de 6 aylık bir koruma sağlar. Etkinliğin korunması ve devamı için 6 ayda bir düzenli olarak yapılmalıdır. Tek bir uygulama sonucu pek fazla bir etki görülemez.
Tabi ki floridli jellerin mucizevi bir madde olmadığı mutlaka düzenli diş fırçalama ve şekerli abur cuburlardan uzak bir beslenmeyle birlikte daha fazla etkili olabileceği unutulmamalıdır.
Fissür örtücü; diş cilası ve koruyucu cila olarak ta geçer. Fissür örtücüler daimi dişlerin sürmeye başladığı, ağızda görünmeye başladığı andan itibaren çok önem kazanırlar. Çünkü dişler ağza geldiklerinde çukurcukları, tepecikleri çok belirgindir. Buralarda gıdaların birikmesi, mikro organizmaların kendilerine konaklayabilecekleri alan oluşturmaları son derece kolay olur.
Dolayısıyla o dönemdeki girinti ve çıkıntıları düzleştirmek için yapılan bir uygulamadır diş cilası. Dişin yapısını değiştirmez, sadece dişin üzeri bir tabaka ile kapatılmış olur. Bu sayede o çukurcuklara gıda birikmez, mikro organizma konaklamaz ve çürük oluşmaz.
Önemli olan bu süreçlerde cilaların yerinde olduğundan emin olmaktır. Fissür örtücü yaptırıldıysa eğer mümkünse 6 ayda bir kontrolleri ihmal etmeyip, onların yerinde olup olmadığından emin olunmak için diş hekimine gidilmesi lazımdır.
Fissür örtücü, diş çürümeden yapıldığında kıymetli bir uygulamadır. Onun için 6 yaşında gelecek olan daimi azıları ve 12 yaşında gelecek daimi azıları düşünerek bu dönemlerde çocuk diş hastanesine ya da polikliniğine giderek hekim kontrolü yapılması son derece önemlidir.
Fissür örtücü uygulamalarının flor uygulamalarından farkı; fissür örtücü uygulamalarının sadece azı bölgelerinin üzerine bir defaya mahsus uygulanmasıdır. Fissür örtücü uygulamaları diş düşene kadar diş yüzeyinde dururken flor uygulamaları 6 ayda bir tekrarlanması gereken uygulamalardır.
Toplumumuzda genellikle süt dişleri hakkında “nasıl olsa yenisi çıkacak” diye bir önemsememe durumu vardır. Ama bu dönemde pedontistlerin iş birliğiyle ağızda oluşabilecek bütün sorunlar tedavi edilerek dişin korunması şarttır. Çünkü süt dişleri esas gelecek olan daimi dişlere yer sağlamaktadırlar.
Süt dişlerinin korunması için çocuk diş hastanelerine ve çocuk diş hekimlerine düzenli olarak kontrollere gidilmez ve çocukta da ortodontik problemlerin başlangıcı var ise; ileride yapılması gereken ortodontik tedavide tedavi süresi ve zorluğu kat ve kat artacaktır.
Erken dönemde çocuklarda ortodontik tedavilerle ağız içi ve dışı ortodontik apareyler kullanarak çocuğumuzun doğru diş ve çene gelişimi sağlanmış olacak ve ileride daha güzel bir gülüşe sahip olmasına yardımcı olunacaktır.
Anne adayları hamilelik öncesinde, sırasında ve sonrasında kendi ağız ve diş sağlıklarına çok dikkat etmeli gerekiyor. Çünkü çürük oluşumuna neden mikro organizmalar anneden çocuğa kolaylıkla bulaşabilmektedir.
Bebeğin kullandığı emziklerin, biberonların veya yiyeceklerin önce anne ağzına sokulup sonra bebeğe verilmesi durumunda bu mikro organizmalar bebeğe transfer edilir ve bebekte çürük oluşumuna neden olabilmektedir. Eğer anne, ağız ve diş sağlığına yeterince dikkat ediyor ise; bebeğinin de bu mikro organizmalarla tanışması daha geç olacaktır.
Annelerde hamilelik döneminde çürük oluşmasının temel nedeni; hamilelik döneminde hormonal değişimler ile başlayan mide bulantısı veya sekresyonlarının çok artması sebebiyle bu asidik sekresyonların ağza çok fazla gelerek annelerde dişlerde çürümeye yatkınlığı arttırmasıdır. Hamilelikteki diş çürümeleri tamamen çocuktan bağımsızdır ve çocuğun annendeki mineralleri aldığı ve bu yüzden diş çürümelerinin oluştuğu düşüncesi kesinlikle doğru değildir.
Annenin bebeğinin diş sağlığını koruyabilmesi için yapabileceği ilk ve en güzel şey; hamileliğin başlangıcından itibaren ağzın çürükten arındırması ve gerekli diş tedavilerini yaptırmasıdır. Hamilelik döneminde anne ağzının sağlıklı olması durumunda bebeğinin de ağız ve diş sağlığı çok büyük olasılıkla sağlıklı olacaktır.
Bebeklerin ağız temizliğine çok önem vermeliyiz ve doğumun ilk günlerinden itibaren buna başlamalıyız. Bebeğin ağız sağlığını koruyucu uygulamalar dikkate alınmaz ve yapılmaz ise, ağızda mantar enfeksiyonları ve süt dişleri çıkan bebeklerin dişlerinde yavaş yavaş çürümeler gelişebilmektedir. Ayrıca bebeğin ağzının içinin düzenli bir şekilde silinmesi veya temizlenmesi bebeğe sağlıklı bir ağız sağlığı alışkanlığı kazandırmaya da yardımcı olur.
Ağzı düzenli olarak silinen bebek daha sonra diş fırçası kullanmayı reddetmez ve diş fırçasını severek kullanmaya daha yatkın olur. Katı gıdalara geçildiğinde kaşığı, çatalı daha rahat kabul ederler. Bu nedenlerle bebeğin ağzının beslenmeden sonra düzenli olarak silinmesi hafife alınmaması gereken bir konudur. Her beslenmeden sonra veya en az sabah ve akşam olarak günde 2 defa bebeğin ağzının silinmesi, ağız bakımı için yeterli olacaktır.
Bebeklerin Ağzı Nasıl Silinir:
Bebeğin ağzı silinirken temiz gazlı bez veya kaynamış, kurutulmuş steril bir bez kullanılabilir. Parmağa dolanan bezi temiz bir suya batırarak bebeğimizin damaklarını silmekten başlamalı ve daha sonrasında yanak içlerini ve dilini silerek devam edilmelidir. Bu uygulama bebeğin kusma reaksiyonunu tetiklememeye özen gösterilerek yapılmalıdır.
Bebeklerimiz banyo yaparken veya diğer durumlarda da bazen korkabilirler. Ağız temizliği ve diğer uygulamaları bir oyuna dönüştürerek yaparsak, bunlar bebeğimiz için çok daha rahat şekilde geçirilebilen aktiviteler olacaktır. Günde 2 kez yapılan ağız temizliği zamanla oturacak ve bebek bunu bir oyun olarak algıladığı için bekleyerek ve isteyerek bu temizliğe katılacaktır.
Süt dişlerinin bakımı ve tedavisi gerçekten çok önemli bir konudur. Çocuklarda 20 adet süt dişleri bulunur. Kalıcı dişler tam olarak süt dişlerinin köklerinin arasında beklerler.
Yani şunun çok iyi bilmesi gerekir; süt dişleri kalıcı dişlerin bir yol göstericisi, rehberidir. Kalıcı dişler süt dişlerin kökünü rehber alarak nereden süreceğini ve hangi doğrultuda süreceğini belirlerler. Eğer bir süt dişi erken kaybedilir ise üstteki kalıcı diş sürmeyebilir veya çıkacağı doğrultuyu şaşırabilir.
Bu gibi durumlardan dolayı bizim ülkemizde çok fazla ortodonti (diş çapraşıklığı) hastası çocuklar ve yetişkinler bulunmaktadır. Erken süt dişi kaybı ve yerine de yer tutucu tedavisi yapılmaması ortodontik problemlere neden olmaktadır.
Sallanan süt dişleri de erken çekilmemelidir. Sallanan dişin çocuğa bir ağrısı veya herhangi bir sıkıntısı yoksa çekilmesine gerek yoktur. Olabildiğince doğal döngüyü bozmamak gerekir.
Doğal gidişat bozulacak ise onun tedbirinin alınması gerekir ki başka diş problemlerine neden olunmasın. Bu yüzden süt dişleri hiç hafife alınmayacak bir konudur ve ebeveynlerin çocuklarında süt dişleri bakımına ve tedavisine gerçekten çok özen göstermeleri gerekir.
3 yaşından itibaren çocukların ağzında 20 tane süt dişi olur. Bu dönem çocukların en aktif ve gelişiminin en fazla olduğu dönemlerden biridir. Büyüme, gelişimin, yeme içmenin ve iletişimin en çok aktif olduğu bu dönemde çocukların bu dişlerini erken kaybetmemesi son derece önemlidir.
Anne sütü bebeklerin immün sistem gelişimi, sosyal gelişimi ve sağlığı için son derece önemlidir. Bebeklerin en az 2-2,5 sene anne sütü emmesi şiddetle tavsiye edilir.
Genelde ülkemizde çocukların dişleri 3-4 yaşına kadar fırçalanmaz gibi bir algı var. Ama bu son derece yanlıştır.
Bebeklerde 1 diş çıktığında bile fırçalama macunsuz olarak başlanmalıdır. Bu fırçalama geleneksek olarak bilinen teknikle olabildiği gibi bazen de annelerin parmaklarına takabildiği yüzük şeklinde fırçalarla da olabilmektedir.
Her emzirmeden sonra dişin üzerindeki sütün alınması gerekir. Anne sütü de dişlerin çürümesine sebep olabilir. Çünkü anne sütünde de laktoz bulunur ve dişin üzerinde saatlerce kalan laktoz dişin çürümesine sebep olabilir.
Anne sütüyle sık aralıklarla sürekli beslenen çocukların özellikle üst ön dişlerinde sütün birikmesi sonucu dişlerde çürümeler meydana gelmektedir. Yatar pozisyonda emzirildiği için çocuğun üst dudağın alt bölümünde süt göl olup kalmaktadır.
Ancak bunu önlemek son derece kolaydır. Annenin parmağının üstüne sarabileceği ıslak bir bezle bile dişin üzerindeki sütü alarak bu çürümelerin önüne geçebilmek mümkündür.
Biberon çürükleri bebeklerin özellikle üst ön dişlerinde başlayan ve diğer dişlere de hızla sıçrayıp çok çabuk yayılabilen yaygın çürük tipidir. Bu çürükler bebeklerin ya da çocukların emzirme sırasında ya da biberonla ağızda uyuya kalmasıyla oluşmaktadır.
Burada çürüğü oluşturan biberon değil, biberonun içerisindeki şekerli, ballı veya pekmezli süt, hazır mamalar ya da anne sütüdür. Bu şekerli sıvıların tüm gece boyunca dişlerle temas etmesi süt dişlerinin hızlı bir şekilde çürümesine yol açar.
Biberon çürükleri ilk olarak dişlerin minesinde tebeşimsi beyaz lekelenmelerle başlar. Daha sonra mineden madde kayıplarıyla birlikte sarımsı kahverengi bir görüntü verirler.
Çoğu zaman aile çürüğü fark ettiğinde çürükler oldukça ilerlemiş olur. Biberon çürüklerinin erken teşhisi oldukça önemlidir.
Beyaz lekelenmeler şeklinde başlayan bu erken dönemde pedodonti uzmanının uygulayacağı flor ve sıkı bir ağız hijyeni takibiyle çürüğün hızlı yayılımı yavaşlatılabilir. Ayrıca erken dönemde çocuk diş doktorunun vereceği beslenme tavsiyeleriyle ve yapacağı koruyucu uygulamalarla biberon çürüğü kontrol altına alınabilir. Ancak geç kalındığı zaman dişlere kanal tedavisi ya da dişlerin çekimi gerekebilir.
Biberon çürüğünden korunmak için bebeği içerisinde şekerli sıvılar bulunan biberonla uyutmamak gerekir. Her beslemeden sonra bebeğin dişleri temiz bir bezle ya da yumuşak kılları bulunan bir diş fırçasıyla temizlenmelidir. Eğer ebeveyn dişeri temizleyemiyor ise; biberon içerisine su koyup bebeğe içirilerek ağzın çalkalanması sağlanmalıdır.
Tüm bunlara ek olarak çocuğun süt dişleri ilk çıkmaya başlamasının ardından düzenli olarak çocuk diş hekimine ve hastanesine götürülerek kontrollerinin yapılması koruyuculuk olarak son derece büyük önem arz etmektedir.
Annelerin çoğu çocuğunun diş çıkardığı dönemi çok net hatırlarlar. Çünkü bu süreç genellikle biraz sancılı geçmektedir. Diş çıkarma sırasında bebeklerde huysuzlanma, huzursuz olma çok doğaldır.
Diş çıkarmaya 37.5 gibi bir ateşte eşlik edebilir. Salya akışı artması, elini ve oyuncakları ağzına sokma isteği, diş etlerinde kaşınma ve diş etlerinde hafif kızarıklıkta diş çıkarmanın belirtilerinden sayılabilir. Bazen de diş etinde morumsu sürme kistleri denilen kistler de diş çıkarma öncesi ağızda görülebilir.
Bu aslında tamamen zararsız bir durumdur ve dişin ağza çıkma sürecinde bu morumsu şişlik kendiliğinden patlayarak kaybolacaktır. Ancak yine de bebeğin ağzında normalden farklı bir oluşum gözlemleniyorsa ve endişeleniyorsanız bir pedodonti uzmanına (çocuk diş hekimi) muayene ettirilmesi gerekir.
Diş çıkarma sırasında bebeğin diş etleri kaşındığı ve biraz da acıdığı için huysuzluk, huzursuzluk ve iştah kaybı olması beklenen tepkilerdir. Ama ateş 37.5’ten yüksekse, ishal, ciddi üst solunum enfeksiyonu ve ağız içi yaralara neden olan enfeksiyon bu duruma eşlik ediyorsa tüm bu belirtileri diş çıkarmaya bağlamak yanlıştır. Eğer bu belirtiler varsa çocuğunuz diş çıkarıyor diye geçiştirmeyin ve mutlaka bir çocuk doktoruna muayene ettirin.
Ebeveynler bebekleri doğduğu andan itibaren ağız içini kendileri muayene etmeleri gerekiyor. Çünkü bazı durumlarda bebekler dişli doğabiliyorlar. Bu durum önemli bir konudur ve çocuk doktoru muayenesinden sonra hemen bir çocuk diş hekimine (pedodontist) başvurmak gerekir.
Bu dişlerin birkaç gün içinde çekilmesi bebek sağlığı için kritik önemdedir. Çünkü bebeğin beslenme sırasında ağzında olan dişi yutabilme olasılığı bulunur. Bu dişler mobil, yani ağızda oynayan fazla dişlerdir. Bu yüzden yutulabilme ihtimali yüksektir ve çok geç kalınmadan bu dişlerin alınması lazımdır.
Bu tarz bebeklerde farklı testlerin de yapılması önemlidir. Bağırsak sistemiyle, kan rahatsızlıklarıyla ilgili ve K vitamini senteziyle ilgili testler çocuk doktoruyla konsülte edilerek yapılması gereklidir.
Bu kesinlikle yanlış olarak oluşmuş bir düşüncedir. Yalnızca hamilelik dönemlerinde güvenli aralıklar denen belli periyotlar bulunmaktadır.
İlk 3 ayda düşük tehlikesi ve son 3 ayda erken doğum tehlikesi nedeniyle cerrahi müdahaleler yapılmaz. Ama ortadaki 3 ayda hemen hemen pek çok tedavi yapılabilir.
Burada dikkat edilecek şey sadece röntgenden, radyasyondan korunmak olabilir. Annelerin özel bir gebelik durumu yoksa İlk 3 ayda veya son 3 ayda çok zorunda kalınan durumlarda kanal tedavileri, diş çekimleri ve diş hekimliğindeki pek çok tedavi kendi doğum uzmanlarından tedavi için gerekli izinler alınarak yapılabilmektedir.
Bu ürünler belirli tıbbi onaylardan geçtiği ve zararı tespit edilmediği için bu ürünlerin kullanımı bebekte kesinle bir zarara neden olmamaktadır. Hamilelik döneminde kullanılması tercih edilmeyen ilaçlar tabi ki bulunmaktadır. Sadece ilaç kullanımında annenin çocuk doğum uzmanını bilgilendirerek ve onayını alarak belli başlı ilaçlar kullanılabilmektedir.
Gerekli olmadığı durumlarda hamilelik döneminde olan kişinin veya her bir bireyin normal zamanlarda da doktor onayı olmadan antibiyotik kullanımından kaçınması gerekir. Belirli sebeplerden ötürü oluşan diş çürükleri veya ağrıları antibiyotik kullanımına gerek kalmadan da tedavi edebilmek mümkündür.
Çürük mikro organizmaların neden olduğu önlenebilir bir hastalıktır. Hastalık olan çürük genetik değildir. Genetik olan; diş yapısı, çene yapısı, tükürük yapısıdır.
Mesela bir kişinin genetiği ağızdaki tükürüğün az olmasından kaynaklı çürüğe çok yatkınlığı olabilir. Veya dişlerin çok girintili olması nedeniyle temizlemesi zor olabilir. Ama yinede bu gibi durumlarda da çürükler kolaylıkla önlenebilmektedir.
Kişilerin “benim diş sağlığım kötü olduğu için zaten çocuğumda da çürük olması normaldir” düşüncesi kesinlikle çok yanlıştır. Diş çürüğü önlenebilir bir hastalıktır.